Algış - Kargış

ALGIŞ VE KARGIŞ

Dilinizi eşek arısı soksun.

Türkçede böyle bir deyim var. 

Ne demek peki bu?

Dili eşek arısı sokarsa ne olur?

Arı sokması ölümcül sonuçlar doğurabilecek bir olay. Bildiğimiz bal arısının sokması böyle. Her arı sokması ölümcüldür demiyorum elbette. Az da olsa kimi arı sokmaları ölümcül olabilir diyorum.

Ancak eşek arısı sokmasında ölümcüllük oranı bal arısı sokmasına göre daha büyük olasılık olarak biliniyor. Bal arısı soktuğunda arı ölür. Ancak eşek arıları soktuktan sonra da yaşamlarını sürdürüyor.

Arı soktuğunda o bölge şişiyor. Şişkinlik bir süre sürüyor. Elimizi, yanağımızı, boynumuzu veya kaşımızı arı soktuğunu düşünelim. Çok kötü bir durum... Şişkinlik sokulan bölgemizde ağrıya da yol açıyor.

Peki ya arının dilimizi soktuğunu düşünürsek ne olur?

Dilimiz şişer, ağrır.

Şişkinlik dilimizin ağzımızın içinde iyice büyümesine neden olur. Dilimiz ağzımıza sığmayacak duruma gelebilir. Bu durumda konuşamaz oluruz. Öyle ki şişkinlik nedeniyle soluk alıp vermede de güçlük çekeriz. Belki de  -bir otacı/sağaltıcı olaya el atıp sağaltıcı bir otama uygulamazsa-  hiç soluk alamayacağımız için ölürüz.

İşte dili arı sokması böyle bir sonuca yol açabilir. Yinelemek gerekirse, hele eşek arısının sokması daha da kötü sonuç verebilir. Niyesi eşek arısının sokmasının kişiye daha çok ağrı ve acı vermesi ve daha çok şişkinliğe yol açması olasıdır. Bunu yukarıda da belirtmiştik.

Dilini eşek arısı soksun, sözü bir ilençtir. Bu ilenç kötü konuşan, kötü söz söyleyen, dedikodu yapan, yalan söyleyen, kara çalan kişiler için söylenir. Ancak şimdilerde sanki bir sözü istemeden yanlış söyleyen, uğraşmasına karşın sözün doğrusunu bir türlü söyleyemeyen kişilere de söylenir oldu.

Son yıllarda Türkçedeki kimi sözlerin özellikle unutturulmaya çalışılması, öz Türkçe kimi sözcüklerin yerine yeniden Osmanlıcalarının ya da Arapça kökenli sözlerin yerleştirilmeye uğraşılması türünden çabaları gördükçe ben de bu ilenci söylüyorum.

Dilinizi eşek arısı soksun da ağzınızda şişsin, konuşamaz olun. Gerekirse soluk alamaz olun da ölün. Neden bu denli kızıyorum peki?

Bir ulusa yapılabilecek en büyük çıyanlık ya da satkınlık o ulusun dilini bozmaya çalışmaktır.

Ulus dilini yitirirse varlığını yitirir.

Dili dışında yitirdiklerini bir gün bir biçimde yeniden kazanabilir. Ancak dilini yitirirse artık ölmüş demektir. Yeniden dirilmez.

Dil işte bu nedenle çok yaşamsaldır.

Bu yazıda ele aldığımız konuya ilişkin birkaç sözcük örneği vermek istiyorum.

Önceden başbakanımız ya da cumhurbaşkanımız “Ulusa Sesleniş” konuşmaları yapardı. Şimdilerde bunun yerine “Millete Sesleniş” sözü kullanılır oldu. Yakında bununla da yetinmeyip “Millete Hitap” da derler. Belki bu bile durduramaz onları. İş, “Hitab-ı Millî” sözüne değin varır.

Yine şimdilerde ölmüş bir deyim olan “sene-yi devriye” sözü yeniden kullanıma sokuldu. Gülünç olan şu ki bu söz yalnızca ölüm yıldönümleri için kullanılır oldu. Oysaki “sene-yi devriye” doğrudan doğruya yıldönümü demektir. Sene-yi devriye sözü Türkçe değildir. Ancak yıldönümü Türkçedir. Bu nedenle kesinlikle yıldönümü demeliyiz.

Vazife sözü yerine görev sözünü kullanıyorduk. Şimdilerde birileri yeniden vazifeyi kullanıma soktu. Oysa görev öz Türkçe, vazife ise Arapçadır. Arapça vecibe yerine öz Türkçe ödev sözünü kullanıyorduk. Birileri yine vecibe demeye başlayıp ödev sözünü yalnızca öğrencilerin ev ödevi için kullanılan bir sözcük konumuna sürüklemek istiyor. Oysa ödev sözcüğü her türlü vecibe için kullanılır.

Güzelim öz Türkçe ilgi sözü yerine de alaka sözünü yerleştirmeye çalışıyorlar. İlgili denileceği yerde alakalı diyorlar. Ama alakalanmak diyemiyorlar, ilgilenmek diyorlar. 

İlgi sözünü kullanmalıyız. İlgili demeliyiz, ilgilenmek demeye devam etmeliyiz.

Ne alaka değil ne ilgisi var, demeliyiz.

Bir de “ilginç” diye öz Türkçe bir sözcüğümüz var. Ne var ki birileri İngilizceden alınma enteresan sözünü kullanıma soktu. Oysa ilginç sözü ne güzel değil mi?

Düşkünlerevi gibi güzelim öz Türkçe sözcüğümüz yerine Arapça “darulaceze” diyorlar. 

Türkçe “görgü kuralları” demek varken  “adabımuaşeret” gibi uyduruk bir söz söylüyorlar.

Yazıklar olsun.

Dilinizi eşek arısı soksun!

Güzel Türkçemizin sözcükleri kulağımıza son kertede güzel gelirken yad sözcükler ise sanki kulağımızı tırmalıyor. Sözgelimi öz Türkçe yerel demek varken Arapça mahalli ya da Fransızca lokal demek ses evrenimizi yırtıyor. Buradan devinimle yazalım; öz Türkçe yerel yönetim yerine Arapça mahalli idare demek dilimize çıyanlık etmektir. 

Öz Türkçe eğilim demek varken neden Arapça temayül deniliyor?

Öz Türkçe eğilim yoklaması demek varken neden temayül yoklaması deniliyor?

Öz Türkçe seçim sözünü bırakıp yakında Arapça intihap mı diyecekler yoksa?

Öz Türkçe aday sözcüğümüzü bırakıp Farsça namzet mi dememiz istenecek?

Ne üzücü ki şimdilerde güzelim öz Türkçe sonuç sözü bırakılıp yerine Arapça netice sözü yerleştirilmek isteniyor.

Benzer bir biçimde öz Türkçe “sonuç olarak” sözü bırakılıp “netice itibariyle” denilmeye çalışılıyor.

Neden öz Türkçe sözcükler kullanımdan düşürülüyor?

Neden öz Türkçe demeç demek varken Arapça kökenli beyanat deniliyor?

Neden öz Türkçe bildirge demek varken Arapça ve Farsça kırması beyanname yahut Fransızca deklarasyon deniliyor?

Neden öz Türkçe bildiri sözü varken İtalyanca manifesto yahut Arapça tebliğ deniliyor?

Neden öz Türkçe bilgi şöleni sözü varken Fransızca sempozyum deniliyor?

Neden öz Türkçe söyleşi ya da açık oturum demek varken Fransızca panel deniliyor?

Neden öz Türkçe sözcükler yeğlenmiyor da yad sözcükler tercih ediliyor?

Türk diline karşı neden duyarsız davranılıyor?

Evet, neden öz Türkçe duyarlılık demek varken Arapça hassasiyet deniliyor?

Evet, neden Arapça hayat ve kayıp sözcükleri kullanılarak “hayatını kaybetmek” deniliyor da öz Türkçe yaşam ve yitirmek sözcüklerinden türetilen yaşamını yitirmek sözü kullanılmak istenmiyor?

Bütün bu yeğleyişler bilinçli yapılıyorsa ortada apaçık bir satkınlık var demektir. Buna çıyanlık da diyebiliriz. Satkınlara ve çıyanlık edenlere karşı öz Türkçe sözcüklerimizi savunalım, kullanalım ve yaygınlaştıralım. Bu bir ulusal ödevdir.

Gerçek şu ki, Türk diline karşı çıyanlık edenlere kargışta bulunmak (beddua etmek) bir kaçınılmazlıktır. Niyesi dilimiz, ulusal anlamda en kutlu ve en kutsal değerimizdir.

Öte yandan Türk dili konusunda duyarlılık içinde devinip öz Türkçe sözcük kullanmaya özen gösterenlere algış (dua) etmek gerek.

Var olsunlar.

Öyleyse Türk diline yağılık edenlere kargış olsun!

Türk diline özen gösterip değer verenlere ise algış olsun! 
 

Hipotenüs Hipotenüs® Yeni Nesil E-Ticaret Sistemleri ile Hazırlanmıştır.